Kanal7 Medya Grubu Yönetim Danışmanı Muzaffer Şafak, “teknoloji ve bilgiyi üretemeyen, kullanmayan, birey, toplum ve ülkeler bunları üretenlerin tahakkümü altına girmesi ve çeşitli beka sorunlarını yaşaması kaçınılmaz hale gelecektir” dedi.
Kanal7 Medya Grubu Yönetim Danışmanı Muzaffer Şafak, İstikbal ve Teknoloji başlıklı yazısında teknoloji ve bilgiyi üretmenin stratejik önemine dikkat çekerek, bunun ülkeler için bir beka sorunu haline gelebileceği uyarısında bulundu.
İşte Şafak’ın o yazısı;
Veciz ve anlamlı ‘’İstikbal Göklerdedir‘’ söylemi ve ektisi hala sürmüş olsa da son 150 yılda Teknolojide meydana gelen akıl almaz gelişmeler nedeniyle bu söz; ‘’İstikbal Teknolojidir’’e evrilmiştir.
Klasik savaş makinaları Tank, Top, Her türlü ateşli silah, Uçaklar, SİHA, İHA’ ve benzer uçan makinalar, savaşan Deniz ve Kara araçları, her türlü atış kontrol sistemleri yakın ve uzak menzilli füze sistemleri ve bunlara ilave edebileceğimiz bildiğimiz veya henüz bilemediğimiz yüzlerce sistem kısaca akla gelen top yekûn savaş makinalarının tamamı teknolojiyi kullanmaktadır. Bu sistemler bir ülkenin bekası ,istiklali ve istikbali için olmazsa olmazıdır.
Konvansiyonel savaş sistemleri araç ve gereçlerinin önemi her geçen gün azalsa da vazgeçilmezliği devam edecektir. Ancak bilinmelidir ki bu sistemlerin tamamı hi-tech yüksek teknolojiyi kullanmaktadır. Bu tam anlamıyla yarışta yer alan ülkeler arasındaki yıkıcı bir rekabete neden olmaktadır. Bu rekabette ön alan ülkeler diğerleri için bir tehdit haline gelmektedir. Bunun dramatik örnekleri son çeyrek yüzyılda ülkeler arasında yaşamış ve yaşanmaya da devam etmektedir.
Savunma ve savaş teknolojileri dışında, Ekonomi, üretim, iletişim, Sağlık, Tıp bilimi, ulaşım, turizm, enerji ve üretim süreçleri kısaca yaşadığımız her sektörde teknolojinin son hali yoğun şekilde kullanılmaktadır.
Bilgiyi üreten elbette teknolojiyi de üretmektedir. Her ikisini üreten grup ülke veya klikler Tekel olmaktadır. Bu tekel layık! gördüğü kadar bilgiyi yada teknolojiyi serbest bırakmaktadır. bu alanda regülasyonları kuran ve denetleyenlerde yine onlar olmaktadır.
Kısaca, bilgi ve teknolojiyi üretenler Lisanslamayı de tekellerine almaktadır. Lisanslama ise gelirin, refahın, zenginliğin ve toplumların yükselmesi için olmazsa olmazıdır.
Bu durum bir süre sonra ‘’Kural ve Altın’’ döngüsüne benzemeye başlamaktadır.
Elbette bunlar bilinen gerçekler olmasına rağmen son yıllarda ülkemizde, özellikle savunma sanayinde elde edilen başarılar ihracat kalemleri arasında yer alan yüksek teknoloji savunma araçları diğer üretici ülkelerinde takdirini kazanmıştır. Bu araçlarda kullanılan teknoloji ve yerli üretim oranlarının da yükselmesi temennimizdir.
Genel geçer örnekleri verelim; Herhangi bir ülke parası yada gücü olsa da uzaydaki LOW-ORBİT alçak yörünge dışında izin almaksızın bilimsel yada ticari kaskat uydu sistemleri de olsa yollayamaz.
Kullanılan uydu teknolojilerinin tüm kullanım aviyonik ve yörünge izinleri atış kontrol sistemleri ve atış kontrol bölgeleri de dahil olmak üzere izin almadan Baykonur (Rusya-Kazakistan) Güney Amerika Fransız Guyana’sından uzaya izin almaksızın yollayamıyor.
Ticari kullanımdaki güçlü uydu erişim amplifikatörleri ve yardımcı erişim sistemleri, Prof kameralar, kurgu sistemleri, online cihazlar ,kodlayıcılar ve kod çözücü cihazlar lisanslamaları da buna dahildir. Lisanslarını yenilemezseniz onları bir daha performanslı kullanamazsınız.
Daha basit bir örnek olarak kullanmış olduğumuz telefon denilen tuhaf cihazın belli aralıklarla güncellemelerini yapmazsanız onu faydalı ve yeni uygulamalarında kullanamazsınız. Bir süre sonra o cihaz da kullanılamaz olacaktır.
Peki bu lisansları, üretim tekniklerini, hardware uygulamalarını, hülasa süreçleri kontrol eden bir mekanizmadan bahsetmek gerekmez mi acaba? Ülke olarak bizler bu sürecin ve grubun neresindeyiz?
Değişik sosyal platformlarda bilim adamlarımız biteviye yeni teknolojilerin her dalında meydana gelen güncel gelişmeleri yazıyor anlatıyor ancak ne tuhaf ki analizlerine yurtdışında yapılmış araştırma ve çalışmaların rapor linklerini ilave etmeyi unutmuyorlar!. Ülke olarak bu alanda da yer almalıyız, bilim insanlarımızın da kendi araştırma ve laboratuvar çalışmalarını çok sayıda yabancı dergilerde yer alması için çok çalışmaları gerektiğini düşünüyoruz.
Bilimsel buluşlarımız ve patentlerimiz diğer ülkelerle mukayese edildiğinde hayli az Dünya fikri mülkiyet örgütü ( WİPO ) 2021 yılı istatistiklerine göre, Uluslararası patent baş vuru (PCT) listelerinde Çin 69.540 adet/ yıl, ABD 59.570 Japonya 50.260, Güney Kore 20.268, Almanya 17.322 , Türkiye 1.829 adet patent başvurusuyla 16. Sırada yer almaktadır.
Belki de ilk ‘’ 5’e’’ giremeyişimizin sebeplerinden biri de bu olabilir?.
Üniversitelerimiz, üretici ve girişimciler, meslek odaları, ve diğer tüm paydaşlar devletin regülasyon kurumları ile birlikte daha dinamik ve stratejik bir yapının kurulması bu yarışta yer alamızı sağlayabilir.
Dünya barış ve adaletini sözde dizayn eden, düzenleyen! 5’li gruba dahil olup hatta müdahale etmemiz mümkün olabilecek.
1215 yılında Salisbury katedralinde imzalanan Magna-Carta /Carta Libertatum anlaşması evrensel hukuktan insan haklarından adalet ve hukuktan bahsetmesine rağmen, evrensel hukuk, Vicdan ve diğer tüm insani değerler ,ülkelerin çıkarları için yok varsayılmaktadır. İşte bu haklı ve gerekli nedenlerle bu alanda Teknolojiye ve bilime her zamankinden daha fazla önem vermek zorunda olduğumuzu son bir ay içinde yaşanan zulüm ve katliamalar göstermektedir.
Özetle, Teknoloji ve Bilgiyi üretemeyen, kullanmayan, birey, toplum ve ülkeler bunları üretenlerin tahakkümü altına girmesi ve çeşitli beka sorunlarını yaşaması kaçınılmaz hale gelecektir.