İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi Öğretim Görevlisi siyaset bilimci Owais Khan, “Hamas’ı terör örgütü olarak kabul etmenin akademik hiçbir dayanağı yok.” dedi.
İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi Öğretim Görevlisi siyaset bilimci Owais Khan, “Hamas’ı terör örgütü olarak kabul etmenin akademik hiçbir dayanağı yok.” dedi.
Siyaset bilimci Khan, İstanbul Üniversitesi İslam Tetkikleri Enstitüsünde düzenlenen “Filistin Çalışmalarına Çok Disiplinli Yaklaşım” başlıklı seminerde konuştu.
Khan, Hamas konusunda kamuoyunun belirsizliğe itilmesi ve muğlak davranışlar sergilenmesinin, eylemsizliği meşrulaştırmanın bir yolu olduğunu söyledi.
Cenevre Sözleşmesi’nde savaş durumunda düzensiz asker olanların kendi kaderini tayin etme hakkına sahip olduklarının belgelendiğini belirten Khan, “Yani eğer işgal altındaysanız ve işgale karşı silahla direniyorsanız, tutsaklarınız da savaş esiri olarak kategorize edilir.” diye konuştu.
Khan, “Akademik literatürde terörizm tanımı, savaş ortamında gerçekleşen her türlü faaliyeti, şiddet eylemini dışlar. Yani eğer bir çatışma varsa ki burada var ve daha ziyade bir kurtuluş mücadelesi bağlamında gerçekleşen bir şiddet varsa, o zaman o grup terörist olarak adlandırılamaz. Akademik literatürde terörist, siyasi bir örgütün, siyasi hedeflerine ulaşmak için terörü kullanmaya çalıştığı barış koşullarında söz konusudur. Ancak iki tarafın savaştığı silahlı bir çatışmada, bir tarafa terörist diyemezsiniz. Bu etiket direnişi gayrimeşru duruma düşürmek için kullanılan araçlardan biridir.” ifadelerini kullandı.
“Kutsal Topraklar” üzerindeki çekişmenin son derece teolojik bir zeminde yaşandığını söyleyen Khan, “Seküler-insani söyleme ait terimlerle konuşma arzusu, böyle bir dilin bir şekilde daha az teolojik ve dolayısıyla daha tarafsız ve bilimsel olduğu fikrinden kaynaklanıyor.” görüşünü dile getirdi.
SOSYAL MEDYA FİLİSTİNLİLERİN SESİNİ DUYURMASINI SAĞLADI
Merkezi Londra’da bulunan haber sitesi Middle East Eye muhabirlerinden Elis Gjevori de medya dilini anlattığı sunumunda, 2008 ila 2023 yıllarında bölgede çıkan çatışmalarda 6 bin 400 Filistinlinin yaşamını yitirdiğini ifade etti.
Buna karşın 2008-2023 arasında sadece 300 İsraillinin öldüğünü kaydeden Gjevori, “Bunu söylememin nedeni, 7 Ekim’in medya tarafından bir dönüm noktası olarak görülmesi ve gösterilmesidir. Konu bağlamından koparıldı ve 7 Ekim çatışmanın başlangıç noktası haline geldi. O tarihten bu yana geçen 3 hafta içinde de çoğu kadın ve çocuk olmak üzere 7 binden fazla Filistinli hayatını kaybetti.” dedi.
Gjevori, özellikle Batı medyasının, Rusya-Ukrayna savaşında iyi ve kötü ayrımını hızlı bir biçimde “Rus işgalciye karşı savaşan cesur Ukraynalılar” şeklinde yaparken Filistin konusunda ise bu anlatıyı tersine döndürdüğünü söyledi.
Bu tavır sebebiyle geleneksel medyanın savaş sürecinde büyük yara aldığı tespitini yapan Gjevori, “Sosyal medya Filistinlilere ses olabildi. Protestolar belirli bir ivme oluşturdu ve özellikle sosyal medya, İsrail propagandasının sürekli olarak yapısöküme uğratıldığı ve çürütüldüğü bir alternatif oldu. Geleneksel medyanın, özellikle de geleneksel Batı medyasının yaşananlar karşısındaki rolünü görüyorsunuz.” ifadelerini kullandı.
Gjevori, Instagram ve Facebook’un engellemelerine rağmen Filistinlilerin sayıca fazla olmanın avantajını sosyal medyada kullandığını belirtti.
Birleşmiş Milletler Yakın Doğu’daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansının (UNRWA) dahi Gazze Şeridi’nde öldürülen çalışanları için kimin öldürdüğüne dair bir ifade kullanmadığına dikkati çeken Gjevori, “BM ajansı, başsağlığı dilediği gönderisinde çalışanlarının yasını tutuyor ama onları kimin öldürdüğünden bahsetmiyor. Bu anlamda suçun nasıl paylaştırıldığını da görüyorsunuz.” şeklinde konuştu.